Yaz sayımıza hoş geldiniz.
Ben baharın yeni yeni yakmaya başlayan güneşini, gölgelerinin serinliğini, Umut Sarıkaya’nın “Mont Beni”si kadar olmasa da çantanın koluna sıkıştırılan bir kot ceketi, kısacası yaz vaadini yaza tercih eden biriyim. Tam da bu yüzden yaz ayları fikir olarak çok cazip geliyor:Sıcaklıkların (en azından iklim krizi öncesi dünyamızda) yavaş yavaş yükselip ağustos ayında zirveye ulaşmasını yansıtan bir ilerleyişle ağırlaşan günlük yaşam, okulların kapanmasıyla şehirdeki kalabalığın azalması, uzun günler, açık havada geçirilen geceler – tüm bunlar yaz mevsiminin,nem (ve beton) yüzünden 50 derece gibi hissedilen bunaltıcı sıcağın ortasında nefes almaya zorlanmaktan çok daha hoş yanları tabii.
Yazın bu bunaltıcılığıyla birlikte turizm gibi sektörler dışında işler yavaşlarken kültür-sanat dünyasının hareketliliği de biçim değişiyor. Konserler gibi açık havada yapılabilecek etkinlikler artıyor amabüyük sergiler ve bienaller eylülde “sezon”un açılmasını bekliyor. Bazı galerileryazlık mekânlara taşınıyor, bazıları ise şehirde yeni mekânlarına geçmek için yaz aylarının görece boşluğunu değerlendiriyor.
Sanat dünyasının gündemi sonbaharda tekrar yoğunlaşmadan önce biz de haziran, temmuz ve ağustos aylarını kapsayan 7. sayımızda Venedik Bienali, Photo London ve Mardin Bienali gibi bahardan kalan etkinlikleri inceledik, haziranda gerçekleşecek Art Basel’de öne çıkanlara göz attık ve yaz resimlerindeki ışıltıları kovaladık.
16-19 Mayıs tarihleri arasında SomersetHouse’da gerçekleşen Photo LondonFuarı’nın9. Edisyonu’naTurkishBank UK’in partnerliğinde Türkiye’den Dirimart, Galeri Nev, Galeri Nev İstanbul, Galerist, Martch Art Project, SANATORIUM, Versus Art Project ve Vision Art Platform galerileri de katıldı.Melis Oflas, kapakta yer alan haberimizde Photo London’da öne çıkanları iletiyor.Diğer yurtdışı haberlerinde haziranda Basel’de yer alacak Art Basel’in öne çıkanları, Sony Dünya Fotoğrafçılık Ödülleri üzerinden doğan “fotoğraf mı ‘komutograf’ mı” tartışması vesanatçıların bağımsız olarak düzenlediği karma sergilerin sanat pazarında ne kadar gücü olduğu sorusu var.
Nisan sonu başlayan 60. Venedik Bienali’nin yansımaları devam ediyor. Diğer kapak konumuz, Gülsün Karamustafa’nınTürkiye Pavyonu’nda yer alan “Oyuk ve Kırık Dökük: Bir Dünya Hâli” işi üzerine Emrah Kolukısa’yla yaptığı söyleşi. “Ben bir projeye başladığım zaman galiba gerçekten imkânsızı isteyerek başlıyorum,” diyor Karamustafa çalışma pratiğiyle ilgili ve “imkânsızı” bu etkileyici işte nasıl gerçekleştirdiğininsürecini açıklıyor.Sırma Köksal bakışımızı Alman Pavyonu’na çeviriyor ve Ersan Mondtag’ın“Monument of an Unknown Man” (Köksal’ın çevirisiyle “Adsız Sansız Bir Adamın Anıtı”) adlı işi üzerinden toza göç lensinden, siyasi bir bakışla yaklaşıyor.
Güzelonlu’nun kurucusu Bahar Malik ise bizi tam tersi tozun “yoğun endüstriyel toz”un hiçbir şekilde yer almadığı Fransız kırlarında bir yaz bahçesine götürüp kendine has eğlenceli üslubuyla Eduard Manet ve Pierre-Auguste Renoir’ın Claude Monet üzerinden girdikleri çekişmeyi anlatıyor.Galeri Rotası dizimiz Karaköy ve Kabataş mahallelerinde devam ederken Seren Erciyas bu sefer İstanbul’un kayıp hafızasının da peşine düşüyor.Elif Dastarlı ve F. Melis Cin’in hazırladığı, yoğun ilgi gören Mirasın Yankıları dizisinin dördüncü yazısında yazarlar toplumsal katılım ve müze eğitimi başlığını ele alarak müzelerin toplumsal rolünü sorguluyor.
Bu sayıda “Kültürel Miras ve Müzeler” bölümümüzün en dikkat çekici yazılarından biri, Özgür Ceren Can’ın. Can, sanatsal bir dedektiflik hikâyesini andıran etkileyici araştırmasında“Bebekli Hasan Usta’nın kerimesi Ayşe”nin izini sürüyor. Ayşe, bugün Victoria&Albert Müzesi’nin koleksiyonunda bulunan nakışlı bir Osmanlı havlusunun üstündeki bir imza. 1851 Büyük Londra Sergisi’nde sergilendiği düşünülen havlunun imzalanmış olması oldukça sıra dışı bir durum. “Üzerinde ‘maşallah’lı bir ‘imza’ bulunmasının eserin kültürel anlamını değiştirdiğini, onu ‘Türk sanatları’ başlığının altında kategorize edilen herhangi bir elişi antikadan toplumsal bir ülküyle şekillenmiş kişisel bir anlatıya dönüştürdüğünü düşünüyorum,” diyor Can yazısında. “19. yüzyıl, Osmanlı nakışlarında yazılı işlemelerin ortaya çıktığı bir dönem olmakla birlikte, üretici bir kadının kimliğini soy ve yer belirterek ifade etmesine örnek teşkil eden bu nakış, istisnai ve dikkate değer.” Ayşe’nin kimliğini bulmak için çıkılan yolda emeği göz ardı edilen, isimleri unutulan/unutturulan başka birçok kadınla kesişiyor Can’ın yolu. Bu yüzden yazısı istisnai bir örnek üzerine gibi dursa da aslında tekerrür eden bir silinmenin hikâyesini anlatıyor.
Haziran, Onur Ayı. Detroit’te 1. Edisyonu bu yıl başlayan ve dünyada örneğinin ilki olduğu söylenen queer sanat bienali, Mighty Real/Queer Detroit (MRQD), tam da bu tür silinmeyle mücadele etmeyi hedefliyor. I’ll Be Your Mirror: Reflections of the Contemporary Queer (Aynan Olurum: Çağdaş Queer Yansımaları) adlı proje kapsamında 11 galeri ve sanat mekânında ay boyunca 170 yerel ve ABD merkezli sanatçının 800’den fazla işi sergilenecek.MRQD’nin kreatif direktör ve küratörü Patrick Burton, “Sanatın bireysel görünürlük kazanma ve toplumsal bağlar kurmadaki rolünü vurgulamak istiyoruz,” diyor Osman Can Yerebakan’ın haberinde.“Sanatın bir yansıtma gücü var, bu bizim toplumumuzda tasdik açısından özellikle önemli.” Bu sayıda “Yakın Plan” bölümünde yer verdiğimiz performans sanatçıları Kübra Uzun ve Leman Sevda Darıcıoğlu da işlerinde hem Türkiye özelinde hem de dünya genelinde queer görünürlük/görünmezlik konularını ele alıyor. Videolarında ve canlı performanslarında 1990’lardan şarkılar ya da çocuk masalları gibi “nostaljik” görülebilecek öğeleri günümüz toplumunun dayatmaları ve queer dirençle harmanlıyorlar.
Bütün bunlar dışında “Okumalar” bölümünde yer alan diğer söyleşileri, sergi ve kitap incelemelerini de keşfedeceğinizi umuyoruz. Bir sonraki sayımıza kadar yerel ve uluslararası güncel kültür-sanat haberlerinden, ayrıca yeni söyleşiler ile sergi incelemelerimizden haberdar olmak için internet sitemizi (www.artnewspaper.com.tr) ve sosyal medya hesaplarımızı takip etmeyi unutmayın.
Sonbaharda görüşene dek herkese huzurlu bir yaz diliyoruz, gökkuşağının bütün renkleri sizinle olsun.